10 Mart 2021 Çarşamba

BİR ÇİĞİLLİ OLARAK ÇOK ÜZÜLDÜM!

 

Olay gerçekten çok acı…

Rabbim kimseye evlat acısı yaşatmasın.

Hele hele, 10 yaşındaki çocuğu babası tarafından öldürülmüş bir anne ve eş için sözün bittiği yerdeyiz.

 Tüm Türkiye, olayı aktaran ajansın  ve haberleştiren medya organlarının haberleri altına yorumlar döşenmekle meşgul şimdi. Neye yarayacaksa?

 Artık ne diyebiliriz ki…Şimdi geriye yalnızca büyük bir acı kaldı.

 Efendim biliyorsunuz Pazartesi gün ,  2015 yılında Aşağı Çiğil’den Konya’ya gelmiş ve Karatay ilçesindeki bir apartmanda,apartman görevlisi olarak çalışan İsmail KILINÇER, 10 yaşındaki kendi oğlu Hüseyin’i  öldürdü. Sonra da kendisini polise ihbar etti.

Bugün medyaya yansıyan ilk ifadelerinde de; “Kendisinin günahkar biri olduğunu, 10 yaşındaki oğlunun ise,henüz günahsız olduğunu belirterek, büyüdüğünde günah işlerse oğlunun da cennete gidemeyeceğini söyleyip,çocuğunu cennete gitmesi için(?) kendisinin öldürdüğünü” söylemiş.

 Tabii bu ifadelerin basına yansıması üzerine,dine ve dindarlara her zaman saldırmak için bekleşen tayfa,yine klavyelerinin başına üşüştüler.

 Ben Psikolog değilim.Psikiyatrist de değilim,

Kriminal konulardan ise hiç anlamam.

Yargıya kalmış bu olay üzerine de konuşmayı artık zaid görüyorum. Ancaaak;

 Bir Çiğilli  ve  aynı zaman da bir İlahiyatçı olarak,Babanın öldürme eylemi (Cinayet) ile,gerekçesinde kullandığı argümanlara baktığımda, bilinçli bir saptırma görüyorum.

Olayın cennet –cehennem,din-dindarlıkla bir alakası olmadığı açık.Burada Patolojik-Psikolojik bir durum var.

Katil,cennete gidebilmesi için çocukların öldürülebileceğine dair hangi dini veriden veya nass’ dan hareketle böyle bir çıkarımda bulundu acaba?

Katilin Facebook hesabına baktığımda,Türkiye ortalaması muhafazakar bir kişi gördüm.

Osmanlı arması bir profil, birkaç dua paylaşımı ve Cuma tebriki…

Anladığım kadarıyla Cüppeli Ahmet şarlatanı ve adamlarının paylaşımlarını da paylaşmış.

 Fakat alakası olmasa bile, bu acı olay bağlamında bir uyarıyı yeniden yüksek sesle  dile getirmek istiyorum.

 Dinin sunumunu yapan insanlar, adı ne olursa olsun,

Dinin aşırı yorumlarından,dini hayatın idealizasyonundan  her zaman uzak durmalılar.

İnsan hayatını değersizleştirecek, ölmeyi ve öldürmeyi teşvik anlamına gelecek her türlü anlatım ve tasvirden kaçınmalılar. Unutmayalım!, Cana Kıymak En Büyük Günahtır.Nokta.

Bir Çiğilli olarak gerçekten çok üzüldüm.

                                                                                                  Ahmet DEMİRBAŞ/ Konya -2021

25 Şubat 2020 Salı

NAZMİ YILDIRIM’IN ARDINDAN


Yaklaşık 10 yıldır hiç görüşmemiştik.
Neden bilmiyorum.(Gerçekten bilmiyorum)
Şimdi geride, yüreğimin taaaa derinlerinde buruk  bir sızı bırakarak rahmet-i Rahman’a kavuştu.

Sağdıcımdı.
Önce onu evlendirdik, sonra ben evlendim.

İlkokul yıllarından başlayan bir tanışıklığımız vardı. İkimizde köy içi  çocuklarıydık.
O’nu Nazmi MERGENCİ, Beni Ömer Osman GÜR öğretmenler okuttular.
Birlikte İnek-Öküz gütmeye gittik.
Kayalı-Karadaş çayırlarını O’da bilirdi,ben de…

O Isparta İmam-Hatip Lisesini okudu,Ben Doğanhisar İmam Hatip Lisesini…
O Burdur Eğitim Fakültesini bitirerek,sınıf öğretmeni oldu, Ben geç başladığım İlahiyat Fakültesini bitirerek Din Kültürü Öğretmeni oldum.

Siirt-Mersin-Erdemli de çalıştığım 11 yıl boyunca yalnız yaz tatillerinde karşılaştığımızda muhabbet ediyor.konuşuyorduk…
2009 dan beri ise hiç karşılaşmadık…Telefonlarımız da birbirimizde galiba yoktu.

O’da Yozgat’ta uzun yıllar çalıştı. Sonra Afyon/ Çobanlar ve Afyon/ Merkezde…

Gençliğimizde nasıl dini gayretlerimiz,hayallerimiz,varsa ve olduysa, öğretmenlik zamanlarımızda da aynı duyguları yaşadık. Gayretliydik…

Nazmi’de değerleri,dini endişeleri olan bir arkadaşımızdı.
Hayatı boyunca da öyle olduğuna inanıyorum ve buna şahidim.

Köyde geceler boyu, “Bu memleket nasıl istediğimiz gibi olur?”
“Nereden başlamalı”,”Biz ne yapabiliriz” gibi sorulara cevaplar aradık.

Güzel sesi ve kıraati ile bize çoğu zaman namaz kıldırdı.

28 Şubat Süreci sonrası dindar kesimin yaşadığı travma, bizim yaş gurubumuzu da fena şekilde etkilemişti.
Hepimiz farklı yerlere savrulduk.

Ve O meşum 15 Temmuz süreci…
Elbette 15 temmuz kalkışmasını yapanları da,
Sürecin sonunda mağduriyetler yaşayanları da, bir büyük hesap bekliyor.

Nazmi de bu süreçte açığa alındı.
Ne ile suçlandı? Bilmiyorum.
Ama O benim arkadaşlığımın masumu ve mağduru olarak şimdi artık aramızda değil.

Bu süreçte Nazmi ile ilgili aramızdaki hukuktan kaynaklanan sorumluluğumu yerine getirmediğim doğru.
Arayıp,yapabileceğimiz bir şey var mı? Diye sorabilirdim.
Nitekim, okulumuzdan da görevden alınan arkadaşlarımızı aradık.
Bağlantılarını onaylamasak da, insani bir tutum olarak kendileri görüştük.
Köyümüzden ölenlerle ilgili gerek sosyal medya da, gerekse daha öncesinde kasabamız ile ilgili web sitesinde bir çok haber yazdım.
Ama Nazmi ile ilgili kaza haberi telefonuma düşer düşmez içim cız etti.
Hayatım bir film şeridi gibi yeniden gözlerimin önünden geçti.
Cenaze namazını kılarken de,
Toprağa verirken de hep Nazmi’nin  silueti gözlerimin önündeydi.

Yunus Emre’nin şiirini yeniden hatırladım.
Geldi geçti ömrüm benim
Şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle gelir
Şol göz yumup açmış gibi
İş bu söze Hak tanıktır
Bu can gövdeye konuktur
Bir gün ola çıka gide
Kafesten kuş uçmuş gibi.
O şimdi yok.
Ben ise hala hayat,ölüm,Nazmi gibi düşüncelerle biyolojik canlıyım.
Rabbim rahmeti ile muamele etsin. Taksiratını hasenata tebdil eylesin.
El Fatiha…                                             25 Şubat 2020/Konya

BİR ÇİĞİLLİ OLARAK ÇOK ÜZÜLDÜM!

  Olay gerçekten çok acı… Rabbim kimseye evlat acısı yaşatmasın. Hele hele, 10 yaşındaki çocuğu babası tarafından öldürülmüş bir anne ve...